Deflasyonist açık ve işssizlik

  • 06
    TEM
    8809 hit
    Deflasyonist açık ve işssizlik

     Covid -19, neredeyse tüm şirketlerde derin ekonomik yaralar açtı. Güçlü ekonomiye sahip ülkelerde bile birçok şirket iflasları yaşandı. Bir ekonomik buhranın yol açtığı en büyük sorun işsizliktir.
    İşsizlik psikolojik ve toplumsal buhranların asıl kaynağını oluştururken, yeni bir ekonomik krizin de tetikleyicisi olabiliyor.
    Ayrıca bir ülkenin tam istihdam dengesinde olması, güçlü bir ekonomiye sahip olmanın temel koşullarındandır. Ekonomi politikalarının merkezinde istihdam olmalıdır.
    Ekonomide tam istihdam ve milli gelir düzeyine ulaşılamaması durumunda, enflasyonist ve deflasyonist açık ortaya çıkıyor. Hiç istenmeyen bu durum, fiyatlar genel seviyesinin artmasına, alım gücünün düşmesine sebep olur ve bir dizi negatif etkiyi beraberinde getirir.
    İşsizliğin artması, işgücünün ve sermayenin kullanılmaması, talebin oluşmaması, üretimin durması gibi durumlar her devlet için kabustur. Ekonomik faaliyetlerin azalması, gelirlerin düşmesi ve işsizliğin artmasıyla meydana gelen deflasyonist açığa, tarihten örnek vermek gerekirse, 1929 Dünya Buhranı'nı gösterebiliriz. Bu durumda (krizlerde) kamu harcamalarının ve yatırım harcamalarının artırılarak talebin yükseltilmesi ve genişletici maliye politikalarının uygulanması olumlu etki yapacaktır.

    AMAÇ TALEBİ ARTIRMAKTIR
    Vergilerin düşürülmesi ile tüketimin artması, faizlerin düşürülerek tasarrufların azaltılması, tüketim ve yatırım harcamalarının artması toplam harcamaya yol açmaktadır. Yani deflasyonist açık kapatılırsa, eksik istihdam tam istihdam seviyesine çıkabilecektir.
    Görüldüğü gibi toplumsal harcamaların artmasıyla üretimin artırılması, sanayinin, sermayenin, işgücünün kullanılması demektir. Aslında ekonomide amaç talebi artırmaktır. Çünkü talebin artması, üretim çarkının dönmesi ve işsizliğin azalması anlamına da gelmektir. Yalnız kriz dönemlerinde belirtmek istediğim ve dikkat edilmesi gereken diğer bir konu ise ithalat politikasıdır. Düşük maliyet gerekçesiyle ithalat yapmak, iç piyasanın zarar görmesi ve özellikle üretimin engellenmesi demektir. Bazen iç piyasada arzın yetersizliği mazereti sunularak ithalat yapılması yeni bir ekonomi sorununa yol açmaktadır. Bu nokta kuyumcu terazisi gibi incelenmelidir. Uzun vadede milli çıkarlar gözetilmelidir. İşsizliğin azaltılması noktasında gözden kaçan bir diğer konu da şudur. Mevcut çalışanların, görev ve makam fark etmeksizin işini en iyi şekilde yapmasıdır. Verimin artması mal ve hizmet kalitesinin yükselmesine yol açacaktır.
    Bu da şirketlerin büyümesine ve yeni istihdamlara imkan sağlayacaktır.

    İŞVERENİN BEKLEDİĞİ EĞİTİM
    Ayrıca çalışma hayatında krizleri doğru yönetememek, yanlış kararlar, yanlış yönetim modelleri de iflaslara yol açmaktadır.
    Sinerji, ortak akıl, disiplin, güçlü ve uzman ekip, inovasyon ve bilimsel çalışmalar başarılı iş çıktılarına dönüşmektedir.
    OECD ülkelerine baktığımızda işsizlik oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Özellikle genç işsizliğin fazla olması, toplumsal depresyonları da tetikliyor.
    Gençlere buradan şunu söylemek istiyorum. Her karanlığın bir sabahı var.
    Umut etmeyi ve yüzü güneşe dönmeyi bir felsefe haline getirmek, inançlı olmak gerekiyor. İşsizlik günlerinde kişisel yetkinlikleri arttıracak alanlara yönelmeli ve bu günlerin bir fırsat olduğu düşünülmelidir.
    Mesela online ücretsiz eğitimler, e- kitaplar, kitaplar, makaleler okuyarak dinamik kalmak mümkündür. Çünkü her iş öğretici ve geliştiricidir.
    İşsizliğin azaltılmasında belirtmek istediğim bir diğer konu da işverenlerin ve iş dünyasının beklentilerini karşılamaya yönelik bir eğitim sisteminin kurulmasıdır.
    Üniversitede hatta lisede sektörün ihtiyacını karşılayacak nitelikli eğitim politikası ile işsizlik ciddi ölçüde önlenmiş olur.
    Böyle olursa işveren personel bulmakta, mezunlar ise iş bulmakta zorlanmaz.

    Kaynak: Gonca Elibol Yeni Asır Köşe yazısı