Loading

Bazıları Uzaya Çıkıyor, Bazıları İşten Kaytarıyor

Son günlerde çeşitli kamu kurumlarında görev yapan bazı yöneticilerle bir araya geldim. Sohbetimiz her zamanki gibi ekonomi, çalışma hayatı ve ülkemizin gelişimine dair konular üzerine oldu. Yöneticilerin çeşitli sorunları var, ancak ortak sorun maalesef yine aynı ve değişmiyor: 'Personel yapısı' Yöneticiler kamu sistemindeki "işim garanti" psikolojisi ile hareket eden, özveri ile işine sarılmayan, personelden şikayetçi.
Bu mantıkla hareket eden ve ahkam kesen personel yüzünden üzüntü duyuyor.
Personele iş yaptırmakta, hatta onlara söz geçirmekte zorlandıklarını söylüyorlar.
Özellikle pandemi ile birlikte kronik hastalığı olmayanların bile, bir şekilde rapor aldığını, işe gelmediğini, dolayısıyla işlerin aksadığını ve vatandaşa karşı mahçup olduklarını belirtiyorlar. Durum vahim!
Senelerdir İnsan Kaynakları Yönetimi alanında çalışan ve kamu kurumlarına eğitimler veren biri olarak tecrübe ettiğime göre, maalesef tüm kamu kurumlarında bu sorun var. Çalışan ve çalışmayan arasında ölçülebilir sistemler olmadığı sürece, tembellik ve suiistimal sürecektir. Devlet memurluğunda ciddi bir performans ölçüm ve yönetim sistemi kurulmalıdır. İş yapmayanın, değer üretmeyenin, uyum sağlamayanın, kamu menfaatini düşünmeyenin işine direkt son verilebilmelidir. Yani kamuda "işim garanti" sistemi kaldırılmalıdır.

PERFORMANS YÖNETİM SİSTEMİ
Ülkemizde milyonlarca işsiz varken, kamuda haksız bir şekilde maaş alanların olması adil görülemez. Tabii burada asıl sorun sistem sorunudur. Bu konuda ciddi iyileşme gereklidir.
Ayrıca kamuda iyi niyet ve özveri ile çalışanları de ayakta alkışlıyorum. Onlar sayesinde işler yürüyor. Yöneticiler "Onlar yeri geliyor fazla mesai yapıyor, evinden çalışıyor" diyor. Kamuda tüm personel işini severek yapsa, ülkemiz en güçlü ekonomilerin başında olurdu. Kamu düzeninde özlük haklarına yönelik düzenlemelerin, etik- adilölçülebilir bir performans yönetim sisteminin kurulması ve uygulanması için gereken yapılmalıdır. Bu konuda işin uzmanlarından yararlanılmalıdır. Güçlü devletler için artık bilgi ekonomisine ağırlık verilmelidir. Bu da nitelikli insan kaynağından gelmektedir.
Entelektüel sermaye ne kadar güçlenirse o oranda katma değerimiz artar. Bunlar için insanın sermaye olduğu sistemlerin doğru kurgulanması gerekir. Eğitim, standartlaşma, liderlik, kurumsallaşma vb gibi.

BİR HAYALDİ, GERÇEK OLACAK
Eskiden büyük ekonomilerle ülkemizi kıyasladığımızda "Onlar uzaya çıkıyor, bizim daha çok işimiz var" derdik. Halbuki dünya tarihinde roket yaparak ilk defa (1680) Ay'a gitme denemesi yapan Osmanlı sanatkarı Lagarî Hasan Çelebi idi.
Miraslar sahibini buluyor. Ne mutlu ki artık bazı idealist, üretken ve çalışkan insanlar sayesinde büyük hedefler ortaya çıkıyor.
Artık biz de uzaya gideceğiz. Cumhuriyetimizin 100. yılında bu hayal gerçek olacak.
Milli Uzay Programı kapsamındaki hedeflere ulaşmaya az kaldı. Türkiye Uzay Ajansı (TUA) Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, "Uzayda izi olmayanın dünyada sözü olmaz. Biz uzayda olmak zorundayız" diyor. İnanmak başarmanın yarısıdır.
Bu uğurda görev yapan tüm paydaşları yürekten kutlamalıyız. Uzay çalışmaları ülkemizin güçlenmesine büyük katkı sağlayacak. Gelecekte dünyada daha çok söz sahibi olmak istiyorsak, çocuklarımızı uzay konusunda eğitmeliyiz.

Kaynak: Gonca Elibol Yeni Asır Köşe yazısı

paylaş